Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Mayıs 2021 Cuma

Hayat ve Trajediler 5 - Bir Aşk Hikâyesinin Sonu

Uzun yoldan gelmiş gibiyim bu akşam. Yolculuğun son dakikalarında görüş alanım daralmış, uyku bastırmış, kendimi zar zor eve atabilmişim sanki. Üzerimde son 1.5 yılın yorgunluğu var. Neler atlatmışım sahi. Defalarca umutsuzluğa kapılmışım. Defalarca çıkmaza girmişim. Hislerimle mantığım arasında mücadeleler vermişim. Kendime sözler vermişim, o sözleri hiç tutamamışım. İradesizliğime öfkelenmişim; ama bu öfke de bana fayda sağlamamış. Zordu. Gerçekten zordu.

Birilerine kırgın, kızgın, öfkeli olmalı mıyım bilmiyorum. Bütün bu duyguları geniş bir zaman diliminde, yoğun bir şekilde yaşadığım için artık böyle duygular beslemiyorum. Yalnızca unutmak istemiyorum. Nasıl bir süreçten geçtiğimi, ne kadar derin bir batağa saplandığımı, o bataktan kendi çabam sayesinde çıktığımı unutmamalıyım. Kimse beni pezevenklerin elinden almadı, alamazdı da. Büyük bir kahramanlık yaptığımın yeni yeni farkına varıyorum. Başardığım şey az buz değildi. 

İlişkimin bana pranga gibi geldiği, çözümsüzlüğünü derinden hissettiğim ve bu doğrultuda ona beslediğim sevginin geri planda kalmaya başladığı ilk zamanlar yaralı bir ceylan gibiydim. Kadınlık gururumu o kadar incitmiş, kendime olan güvenimi o kadar baltalamıştı ki. "Bir insan sevgilisine bunu nasıl yapar?" diye düşünüyor olabilirsiniz. Gün be gün size işlenen koşullamaları içselleştirmiş olduğunuzun farkına vardığınızda, elbette ki "Ben aptal mıymışım? Nasıl izin vermişim?" diyorsunuz. Ama bu, geniş bir sürece yayılan bir durum olduğu için, uyanışınız, toksik düzeye ulaştığınızda gerçekleşiyor. Bam! Uyanıyorsunuz. Sevginiz ve mantığınızın yarışında artık mantığınız öne geçmeye başlıyor. 

İlişkim bitti; ama elbette ki bende yarattığı hasarlar bitmedi. İçimde bir sevgi vardı. O sevgiyle ne yapacaktım? Her gün birine adadığım hislerimle kalakalmıştım. Ayrılık sonrası hissedilen duygusal boşluk denilen şey tam olarak buydu. Boşlukta süzülüyorsun. Aidiyetsiz hissediyorsun. Kötü bir ayrılık yaşamadık; ama ilişkinin bütünü bana öyle zararlar verdi ki, kişilik bozukluğu olan bir insanı tolere etmenin ne kadar zor olduğunu, büyük fedakârlık gerektirdiğini ve kendi adıma bir daha böyle bir fedakârlıkta bulunmamam gerektiğini öğrenmiş oldum. 

Ah kadınlar. Ah ben. Çok mu şey istemiştim sanki? Sevmek ve sevilmek istemiştim. Birlikteyken mutlu olmak, küçük tatil planları yapmak, yemek yapmak, film izlemek, sevişmek, sarılarak uyumak, denize gitmek. Her şeyden önemlisi huzurlu hissetmek. Bu çift aktivitelerini doğru düzgün gerçekleştiremediğim, yığınla hayal kırıklığı yaşadığım bu ilişkiden sonra, artık bir şeyler istediğim gibi gitmeliydi. Tahmin edersiniz ki öyle olmadı. Belki de en çok uzak durmam gereken insana çekildim. 

Ah feromonlar. Ah seksüel tansiyon. Hayat filmlerdeki gibi değil. Anasını satayım değil işte. Ben yorgundum, ben yılgındım, yıkılmama şu kadar kalmıştı zaten. Duygu fakiri bir insana deli divane aşık olmanın sırası mıydı? Travmatize ve karşılanmamış ihtiyaçlarla bezeli olduğumdan mı bu hale düşmüştüm? Yoksa bazaldeki halimle de aynı hisleri besler miydim? İnsan emin de olamıyor. Elbette ki kulağa mantıklı gelen, bu yoğun duygularımın biten ilişkimle ilintili olması. Pek sağlıklı hisler değildi. Çok şiddetli ve çok tüketiciydi. Sevilmediğim yerlerde olarak kendimi mi cezalandırıyordum? Dibin de dibini mi görmeye çalışıyordum? Yoksa elimde olmaksızın mı yaşanıyordu bu yıkım? 

Majör depresyon. Yaşamak istememek. Şu kadarcık bile istememek. Hiçbir şeye zarar verme eğilimi olmayan bir insanın kendisini öldürmesi zor. Bir dönem birinin benim yerime bunu gerçekleştirebilmesini canı gönülden diledim. Yeteri kadar yaşadığımı, deneyim edindiğimi düşünüyordum. Güzel yerler görmüş, güzel insanlar tanımış, güzel şeyler yaşamıştım işte. Hem uzun süre yaşamanın ne anlamı vardı? Tadında bıraksam olmaz mıydı? 

Birden iyileşmeye başladım. Covid Yoğun Bakım'dan çıkmam, eski çalışma düzenime dönmem, sosyalleşmem beni bu depresif duygu durumundan çıkardı. Aylar geçmişti. Bir gün onu gördüm. Korktuğum kadar kötü hissettirmemişti beni bu karşılaşma. Gerilmedim. Onu özlemiştim. O ay birkaç kez daha karşılaştık. Hayatımda ilk defa zamanın donmasını, onun bile hatırlamayacağı şekilde ona doyasıya sarılmayı ve boynunu koklamayı istedim. Kahrolsun Sihirli Annem. 

Geçtiğimiz günlerde sanırım son kez konuştuk, vedalaştık. Artık birbirimizin hayatında olmasak da, birbirimize değer verdiğimizi bilmek beni iyi hissettiriyor.  Onun da söylediği gibi benim hislerim ona değil, kafamda yarattığım karaktere ait. Artık kafamda bitirmem gerekiyor. O beni sevmiyor. Bu, mutlu sonla bitecek bir aşk hikâyesine pek benzemiyor. 

İç dünyamın yarrağı yemesi bir bakıma iyi oldu. Nasılsa durumu toparladım, olumlu yönden bakmak daha mantıklı bence. Şöyle ki, dibi gördüm. Gerçek anlamda gördüm. Her gün kalbimde tonlarca ağırlıkta bir yük taşıyor gibiydim. Canım fiziksel olarak acıyordu sanki. Aralıksız bir işkence hissindeydim. Bu süreçte kendimle yüzleştim. Doğruları, yanlışları, olan biteni tek tek gözden geçirdim. Kendimi sevmeye, kendime şefkat göstermeye çabaladım. Kendimi kırıldığım yerlerden onarmaya çalıştım. Hızlı bir iyileşme süreci geçirdiğim için şanslıyım. 

Artık gerçekten tek başımayım. Beslediğim duyguların karşılıksız olduğunu bir kez daha duydum, içimde en ufak bir tereddüt kalmadı. Taşıdığım duygu yüklerini artık bırakıyorum. Arınıyorum. Yoluma devam ediyorum. Anıları, keşkeleri, acabaları yanımda getirmiyorum. Özgürüm. Tekim. Çok daha güçlüyüm, çok daha huzurluyum. Yeniden ayağa kalkabildiğimi görmek beni gururlandırıyor. Bana bu zamana kadar eşlik eden tüm duygularıma sesleniyorum: Beni büyüttünüz. Beni olgunlaştırdınız. Bana birçok şey öğrettiniz. Ama artık başka bir forma evriliyorsunuz. Yeni deneyimlere, yeni kazanımlara, yeni hayatıma merhaba diyeceğiz. Beni ben yaptığınız için teşekkürler.

Herkese Merhaba!

Günlükvari 16 - Nihayet Bahar!