Uzun bir aradan sonra Günlükvari serimde kaldığım yerden devam ediyorum! Bir süredir yazma ihtiyacı içindeydim; ancak iş güç, koşuşturmaca derken devamlı erteliyordum. Bugün iç dökme günüm olsun.
Meraklanmayın, ekonomiyle ilgili bir şey yazmayacağım. Zaten
anladığım bir konu değil, astrolog Dinçer Bey de çok güzel özetledi: “Yeni yıla
siki tutarak giriyoruz!” diye. Bunun ötesinde söylenecek bir şey olduğunu
düşünmüyorum.
İnsanın kendisine vakit ayırabilmesi çok büyük nimet. Ayda 2
hafta sonum nöbetle geçiyor, boş olanlarda da ev işiydi, türlü koşuşturmacaydı
derken çok bir şey anlamadan yeni haftaya giriş yapıyorum. Birçoğumuzun hayat
döngüsü böyle. Hafta içi en azından bir gün off’lu çalışabildiğim bir sistem
benim için muhteşem olurdu. Bu ay için böyle bir fırsatım oldu ve yaşam kalitem
inanılmaz arttı. Boş günümde geç uyanıyorum, ev işlerini toparlıyorum ve fırsat
kalırsa spora gidiyorum. Böylece hafta sonuna işlerim yığılmıyor ve ajite
olmama gerek kalmıyor.
Hayatım son günlerde çok hareketli. Hatta neredeyse pandemi
öncesindeki tempoya ulaşmış halde. Her şeyin yavaşladığı dönem ne kadar garipti
değil mi? Evin içinde aktivite arıyordum resmen. Yoga yapıyordum, spor yapıyordum,
bir şeyler okuyordum, sürekli evi topluyordum, markete gidip bir saat tur atıyordum,
yine de gün bitmiyordu. Pandeminin ilk çıktığı dönemden bahsediyorum. Sonrasında
bu huzurlu günlerin yerini kâbus günler aldı, hatırlamak dahi istemediğim zamanlardı bunlar.
Hayatın hareketlenmesi, insanlarla iletişimimin artmasına
neden olduğu için bu durum beni bir miktar yordu. Açıkçası bazen kendimi
elimine etmek, biraz kabuğuma çekilmek istiyorum. Hatta arabaya atlayıp sakin,
dingin bir yere gidip kafa dinlemek istiyorum. Bu hayale parasızlık gerçeği mani
oluyor elbette… Neyse çok şükür, evim deniz kenarına 5 dakika mesafede. Kafam atsa
yürüyüşe çıkarım, minik trip atağım geçer. (trip hem tavır hem gezi anlamında
oldu, iyi oldu)
Bu sıralar yönetmekte zorlandığım bir konu var. Henüz bir çözüm bulabilmiş değilim. Biraz benimle, biraz çevremdeki insanlarla ilgili. “Kendimle ilgili neyi değiştirmek isterim?” sorusuna cevabım “Her şeyin en doğrusunu ben biliyorum” tavrım olurdu sanırım. Evet bu huyumu değiştirmek istiyorum; ama gerçekten de birçok düşüncemin ve tespitimin çok doğru olduğunu düşünüyorum. Yani bir nevi paradokstayım. İnsanların yanlışlarına, düşüncesizliklerine, kötülüklerine, iyiliklerine, kısacası günlük hayatta karşılaştığımız birçok duruma fazlaca sezgisel ve farkındalıkla yaklaşıyorum. Bu kadar farkında olmak beni bilmiş bir pozisyona getirdiği gibi yorup yıpratıyor da. Görme kardeşim. Düşünme bu kadar. Düzeltmeye, “doğruya” (kime göre, neye göre) yöneltmeye de çalışma insanları. Biraz aptala yat, biraz mention’dan çıkmaya çalış. Benden iyi bir yönetici, iyi bir patron olur kesinlikle. Ama günlük hayat için bu misyonu yüklenmek pek de akıl kârı değil. Evet, hayatımdaki birçok insandan olgunum. Açık görüşlüyüm, hoşgörülüyüm, saygılıyım, bana göre en önemlisi anlayışlıyım. Ama insanlara henüz duymaya hazır olmadıkları gerçekleri söylemekten vazgeçmeliyim. Elbette ki haddim olmayan konulara bulaşmıyorum. Hatta bana sorulmadıkça yorum yapmıyorum. Ama sorulduğunda da dürüstlüğümden dolayı düşündüklerimi söylüyorum. Kişinin karşılama biçimi de her zaman istediğim gibi olmuyor. Elimden geleni yapsam da gerginliğe mâni olamıyorum.
Sanırım bir süre yalnızlık bana iyi gelecek. İç dünyamda
sükunet içinde yaşadığım o günleri özlemeye başladım. Önümüzdeki ay da tezime
yoğunlaşacağım. Ne kadar ilerleyebilsem kâr. Açıkçası ders çalışmak hiç içimden
gelmiyor. Ne zaman geldi ki gerçi? Ne yalan söyleyeyim, “Daha iyi bir doktor olmamı
hangi kitle hak ediyor?” düşüncesi geçiyor içimden. Bu da yeni çalışmama bahanem
oldu haha. Whatever bitchhh.
Dans devam zaten. Yakın zamanda İzmir Dans Festivali’ne gittim.
Güzel geçti. Dans festivalleri Latin dans ağırlıklı oluyor, şu sıralar ilgilendiğim
High Heels’ten ayrı. Latin dansını senelerdir yapıyorum bildiğiniz üzere.
Latinler bu dünyadaki en harika insanlar diye düşünüyorum. Bana mizaçları hep
çok canlı, çok enerjik, çok pozitif geliyor. Bizdeki Romanlara benzetiyorum.
Heels ise hem çok zarif hem çok kadınsı bir dans. Bambaşka bir dişil enerji
barındırıyor. Topuklu ayakkabıyla yürümek rast gele bir şey değil kesinlikle. Adımın
atılış biçimini, elini, kolunu nereye koyacağını biliyor olmak çok önemli. Her
dans türü gibi o da kendi içinde önemli detaylar barındırıyor. Ama yine de çok
özgür bir yanı da var elbette. Ben dansta fazla kural sevmiyorum. Kendimi özgür
hissedebilmem için içimden gelen hareketleri, mimikleri de yapmam gerekiyor. Sosyal Latin dansı da, Heels da, Hip-hop da buna gayet uygun. Birkaç ay içindeki hedefim, mali
durumumu toparladığımda kendime güzel bir Heels ayakkabısı almak. Fiyatlar maalesef
ki uzun vadeli plan yapmayı gerektirecek cinsten :/
Sanırım anlatacaklarım bu kadar. Yazmak gerçekten iyi hissettirdi. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, kendinize iyi bakıyorsunuz ve kendinizi öpüyorsunuz. Ayrıca herkese mutlu yıllar diliyorum!