Herkese merhaba! Öncelikle, bugün yazacağım konuyla ilgili Cem Yılmaz'ın "Erkekleri bir de benden dinleyin"i gibi, "Eşcinselliği bir de benden dinleyin." demiyorum asla. Zaten böyle diyebilmem için eşcinsel olmam gerekiyor. Eşcinsel değilim, ama eşcinselliğe bakış açısı, toplumdaki yeri, bu tarz konulara ilgili bir insanım. Size önce kendi homofobikliğimin nasıl aşama aşama yıkıldığından bahsedeceğim. Çocukluğumdan bugüne, kendimde ve çevremdeki değişimleri anlatacağım.
Öncelikle kısaca eşcinselliğe tıbbi açıdan bakmak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü eşcinselliği bir hastalık kabul etmiyor, bunu çoğunuz duymuşsunuzdur. Ama herkesin dilinde "Ay onun hormonları bozuk, napsın" gibi bir "acıma homofobisi" var. Bu insanlar da eşcinselleri sevdiği düşünülen, ama aslında vicdanına onları hasta olarak açıklamış, onları kendince "affetmiş" insanlar. Homofobik olmamak kesinlikle bu değil.
Bu toplumun dilindeki "hormon bozuklukları", sahip olduğu kromozomuyla dış genitali uyuşmayan, yalancı/gerçek hermafroditizm denilen bozukluklar. Böyle hastalıklar da mevcut elbette ama, saçı sakalı senden iyi çıkan adama da "Ay o östrojen salgılıyormuş, ondan öyle feminenmiş" deme kardeşim. Bu cahil tayfanın bahsettiği şey de "virilizm" oluyor. Yani bir kadın testosteronu, ya da bir erkek östrojeni fazla salgılarsa gelişecek anormal durumlar. Bu durumlar değil eşcinselliğe genellenecek, eşcinselliğin ancak alt kümesi olabilecek durumlar.
Çocukluğumdan birkaç kesit anlatmak istiyorum. Herkesin yaptığı "Top" şakası vardır mesela. "Turuncu rengi gay rengi" falan diyordu bizim sınıftaki erkekler. O dönemde bendeki homofobi eşcinsel nefreti değil, korkusuydu. Korkuyordum çünkü onlar tuhaf insanlardı. Garip garip giyiniyor, erkekken kadın gibi davranıyorlardı. Sanırım o yaşta feminen ya da trans olmayan, dışardan gay olduğu anlaşılmayan eşcinsellerin farkında değildim. Lezbiyenlik zaten gerçek değilmiş gibi geliyordu sjdhsjk Hani öyle aralarında eğleniyolar ama aslında erkeklerden de hoşlanıyorlar gibi geliyordu. Bunun adı da biseksüellik zaten sdhjfjk Tmm ortaokulda da o kadar bilgili değildim. Lise çağlarıma dönelim.
Gossip Girl dizisini izleyen hemcinslerim olmuştur, ben lisedeyken aşırı popüler bir diziydi. Ben de 6 sezon izledim kimse kusura bakmasın cool takılamicam burda. En son Gossip Girl Dan çıkmış sanırım. Saçmalığın daniskası ya sie of. Neyse konudan sapmayalım. Şimdi bu dizide başroldeki kızın erkek kardeşi rehabilitasyona yatıyor. İntihar etmiş çocuk. Nedenini kimse bilmiyor. Sonradan ortaya çıkıyor ki, bu çocuk gaymiş. Bunun getirdiği özgüvensizlik ve kabul edilmeme korkusundan intihar etmiş. Gay olduğunu öğrendiğimdeki şaşkınlığımı size anlatamam. Sanki mutantım dedi aq. İşte o kadar olamayacak bir şeymiş gibi geliyordu bana. Annesi falan öğrendi, "Allah'ım kadın napacak??? Napacak oğlu gaymiş napacakk?? Bu nasıl bir acı ya rab????" diye deliriyorum ben de. Kadın gerçekten üzüldü ama olgunca karşıladı sonra. Ben olgunca da karşılayamıyom o derece inanılmaz geliyordu bu durum. Sanırım kendi homofobimle ilk tanıştığım an buydu. Sonra bu çocuğun date'leri falan olmaya başladı, izledikçe ben de alıştım "Bak mutlu artık hehe" falan diyordum.
Liseden ufak bir anımı anlatıp günümüze döneceğim. Okul gezisiyle ODTÜ'ye gitmiştik, büyük şehir çocukları bilmez, biz o gezilere büyük avm'lerde takılacaz, mek danıs yicez diye de gidiyorduk. Yani bu gezilere hevesle gitmemizin önemli bir sebebi de buydu. Neyse Ankamall'e götürdüler bizi. Avm'nin bahçesinde gay bir çift gördük, kucak kucağa oturuyorlardı. KUCAK KUCAĞA. Ben aklımı yitirecek gibi oldum. Gözlerimizi alamadık bakmaktan kıkır kıkır gülüyoruz. Bugünün Ankara'sında bu hareketi yapabilecek yiğido var mıdır acaba? Ankara'da hiç yaşamadığım için bilmiyorum, çok da haksızlık etmeyeyim ama bana artık yapamazlar gibi geliyor. Eşcinsellik konusunda tüm dünya ileriye giderken biz geri gidiyoruz çünkü.
Neyse, gelelim bugüne... Hayır ilk önce 2014 yılında denk geldiğim, Brighton'daki Pride kutlamalarını anlatacağım. Sanırım onu da yaşadıktan sonra kafamda her şey netleşti shdgsjd. Şimdi biz ağustos ayında 4 kız Londra-Brighton gezisi yapmak üzere yola çıktık. Son günlerimiz Brighton'da geçecekti. Yola trenle çıktık. Tren sanırsın fun center. Herkeste eşcinsel bayrakları, değişik kıyafetler giyilmiş, o ona sataşıyor, bu buna, taşkın, çılgın bir eğlence içindeler. Kafam sikildi yolda. "Bİ SUSUN AMK Bİ SUSUN" fln diom içimden. 3 saat falan bunların eğlencesine maruz kaldık. Londra'da hiç görmediğim kadar gay çift görmüştüm ve çok sempatik gelmişlerdi. London Eye'ın önündeki çimenlerde el ele uzanan lovely couple'lardı bunlar. Trendekilerse gerçekten çekilecek gibi değildi. Ne oluyor ya neden böyle davranıyorlar dememize kalmadan, öğrendik ki her sene bu tarihte Brighton'da TÜM LGBT'nin toplandığı -hani Avrupa'dan gelenler oluyormuş sadece İngiltere'yle sınırlı değil- bir PRIDE varmış. Biz de Londra'daki hostelde (10-12 kişilik, kadın-erkek aynı odada kalınan yerler) baya sıkıntılar yaşadıktan sonra, (bi çocuk bad trip yaşayıp kızlardan birinin bavuluna kusmuştu shdgdjhj) nihayet Brighton'daki odamızda sadece kız olacak yihuuu!! diye havalara uçuyorduk. Eee pride olunca oda arkadaşlarımızın da lezbiyen çıkması kaçınılmaz son oldu tabii. Lezbo bacılarımızla güzel bir üç gün geçirdik haklarını yemeyelim sdghhdj Saygılılardı, ranzaların önündeki fermuarları çekip bir "privacy" yaratıyorlardı. (Çadırvari bir görüntü hayal edin)
Yhaaa bir de o tatilde gurur duyduğum bir "Eşcinsel misin?" sorusu aldım. Güzel de kızdı. Neyse çok dağıttım shdjksdhk
Neyse işte, o pridela birlikte eşcinsellik bende oturdu. Hani bir şeye desensitize olman için epeyce maruz kalman gerekir ya, bendeki de o hesap. Bu aşırılıklar, çılgın, belki sapkın görünen davranışlar da hep o bastırılmışlıktan, toplumdaki dışlanmış konumlarından kaynaklanıyor bana göre. Ordaki ortamın %99'u LGBT idi zaten, rahat rahat ifade etmek istediler kendilerini muhtemelen. Bütün sene kimliğini gizliyorsun, istediğin gibi davranamıyorsun, yanlış anlaşılmaktan, yanlış değerlendirilmekten korkuyorsun, sonra senin gibi düşünenlerle gönlünce dağıtıyorsun. Böyle değerlendirdim ben o ortamı. Başta bir şok yaşasam da, sonra adapte oldum. Hatta sonra taktım kırmızı peruğumu, arkadaşımla el ele gezdim sdhskdj
Eveeet, artık bugüne gelebiliriz. Şunu belirtmek istiyorum. Açıkçası 6 sene tıp eğitimi almış birine homofobikliği yakıştıramıyorum. En çok da o yüzden törpüledim kendimi bu konuda. Bir doktorun hastasını yargılaması korkunç bir şey. Ben istiyorum ki, bir hasta bana derdini açtığında benim şaşırmış, yargılayan bakışlarımla karşılaşmasın. O yüzden kendimi olabildiğince geliştirmeye, bakış açımı daha olgun bir noktaya getirmeye çalışıyorum. Bu yazdıklarım size neler hissettirir bilmiyorum. Güldürürken düşündürdüm mü onu da bilmiyorum shdsjkd nefret ediyorum bu kalıptan. GÜLDÜRÜRKEN SÜRÜNDÜRECEĞİM. DÜŞÜNDÜRÜRKEN BİRDEN BIÇAK SAPLAYACAĞIM ARKADAN.
Tamam yeter bu kadar sululuk. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere sevgili okurlarım!
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
10 Aralık 2017 Pazar
3 Aralık 2017 Pazar
Bir Devrin Sonu
Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben hiçbir zaman değişimleri seven bir insan olamadım. Geçmişle bağlantımı koparmak her zaman zor olmuştur benim için. Sadece insanlarla değil, örneğin göze en önemsiz gelen bir eşyanın bile benim için bir anlamı olabilir. Bu yüzden kullanmadığım şeyleri uzun süre biriktirip, sonrasında cinnet geçirerek bir anda hepsini attığım çok olmuştur. Bir eşiğim var sanırım bu konuda. Bir yerden sonra "eee atıyorum bu ne be!" oluyorum. Ama o eşik gelene kadar odamda bir sürü gereksiz şey barındırmış oluyorum.
Son günlerde uyumadan önce kendimi geçmişe götürdüğüm oluyor. 3 yıl yaşadığım öğrenci evimin koridorunda yürüyüp, mutfağın ışığını kapatıp odama geçtiğimi gözümün önüne getirebiliyorum mesela. O evi boşaltalı 4 ay oldu. Hayatım tamamen değişti. Ve dediğim gibi, ben değişimleri hiç sevmem.
Öyle güzel bir düzenim vardı ki, artık kemik takımım oluşmuştu, hayatımı baştan sona kimseye anlatmama gerek yoktu. Birbirimizin her şeyini biliyor, her türlü muhabbeti çekinmeden yapabiliyorduk. Aynı dizileri izlemiştik, birlikte aynı filmlere gitmiştik. Mizah anlayışımız birleşmişti. Tabu oynasak aramızda birkaç kelimeyle anlaşabileceğimiz milyonlarca malzeme vardı. (Kavga çıktığından oynamıyorduk) Ve şimdi hepimiz ayrı yerlere dağıldık. Bir daha kimseyle arkadaşlığımı bu seviyeye getirmeye çabalayacak halim yok açıkçası. Birlikte büyüyüp olgunlaşmak çok ayrı bir şey. İnsanlar lise arkadaşlıkları bir başkadır der ya, benim için bu üniversite için geçerliydi sanırım. Ben bir şeyi çok sevdiğimde vazgeçmek hiç istemiyorum. İntörnken acili çok sevmiştim mesela ve hala daha özlüyorum. Evimi, kedimi, arkadaşlığımızı, saatlerce çene çaldığımız o güzel zamanları özlüyorum. Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak olması, geçmişi daha da özel kılıyor galiba.
Bu depresif yazıyı yazmamın sebebi How i met'in final bölümünü izlemiş olmam. Ne kadar mükemmel bir ekip de olsanız, o ekip bir gün dağılıyor. Bir süre sonra sadece özel anlarda birbirinizin yanında olabiliyorsunuz, o da mani olacak bir işiniz yoksa. 2014 yılında bu finali izlediğimde bu sahnelere hiç takılmamış, gerizekalı Ted yine Robin'e döndü diye delirmiştim. Ama bu seferki izleyişimde kendi hayatımla o kadar bağdaştırdım ki "Benim hayatım da böyle olacaaakkk ühüeeeeeğğğ" diye ağlamaya başladım. "End of era" diyorlar ya, gerçekten de bir devrin sonu...İşte benim gibi bir insan için bunu kabullenmek zor. Çok zor zamanlar da geçirdik, büyük kavgalarımız da oldu, ama yine de bir aradaydık. Dolu dolu geçen bir 6 sene oldu benim için. Şimdiyse gelecek tam bir bilinmezlik.
Bunları yazıp uyumaya gittim ama uyuyamadım. Her şeyi derinlemesine düşünmekten, duygusal olarak kendimle çelişip durmaktan yorgun düştüm. Ama uyuyamadım. Ezan okundu, dünyanın en bitmeyen ezanı uyku tutmayan gecenin sabahındaki ezan. Sonunda güç bela sızmışım. Birkaç kez uykum bölünse de annemin güzel pazar kahvaltısına uyanmak dün geceki olumsuzlukların üstünü örtüverdi. Daha pozitif düşünmeye başladım. Eğer hayatımda her şey aynı gitseydi bu sefer de tekdüzelikten yakınacaktım. Hayatta her şeyin bir vadesi var diye düşünmek lazım. En azından artık çabam bu yönde olacak. Bakalım beni gelecekte neler bekliyor...
1 Aralık 2017 Cuma
Herkese Merhaba!
Herkese Merhabaaaa!
Hazırda blogum varmış ve ben varlığını dahi unutmuşum. 5 yıl önce falan açmıştım. O dönem Twitter'daki fenomenlerin çoğunun blogu vardı ben de özenmiştim shdjkf Kendime anonim hesap da açmıştım, atarlı giderli takılıyodum ama kimsenin haberi yoktu. Adım gibi biliyorum bir kişi açıp okumamıştır burayı. İyi ki de okumadı xdd (emoji yok napalım)
Şimdi, gelelim bendeki bu konuşma ihtiyacına. Artık bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum, Ağustos ayından beri memleketim güzide Zımbındak'tayım (yeğenim böyle diyor) ve şubat tusuna hazırlanıyorum. Bu dönem benim için güzelliklerin yanında bir takım yarraklıklar da getirdi. Yani direkt küfürle başladık biliyorum ama nasıl ifade edebilirim...Ailemle 6 senedir bu kadar görüşememiştim, annemle aşk yaşıyoruz resmen, güzel oldu o açıdan. Kahvaltım falan kalktığım gibi önümde oluyor, böyle bebişçe bakılıyorum anlayacağınız. Kötü olan kısmı tabii ki ders çalışmak. Gelecek kaygısı vs. Sosyal hayattan soyutlanmak, anksiyete, obsesyon. KİLO ALMAK. ABVV oysa ki vermek için ne kadar uğraştım nankör siporum hemen sattın beni...
Sosyal medya bu dönemde en büyük oyalanma, kafa dağıtma yöntemim oldu. Bir de izlediğim sitcomları tekrar izlemek. Yeni bir şeyi kafam kaldırmıyor yemin ederim.
Burda neler konuşacağım derseniz, valla aklıma ne gelirse konuşmayı planlıyorum.
Örneğin bir insan neden sevme/sevilme ihtiyacı hisseder ve hayatı ona göre nasıl şekillenir, şekillenmeli midir? Aklıma bu geldi. Hem çok konuşan hem de çok hızlı konuşan biri olarak Allah ne verdiyse yazıyorum şu an shdjkf
Maneviyat bizi biz yapan şeylerden biri sanırım. Diğer yandan da kendimizi bulmaktan alıkoyan bir şey. Bir arkadaşımın çok sevdiğim bir tweeti vardı, alıntılıyorum:
"Tamam insan vücudu kusursuz ve eksiksiz olabilir ama insan ruhunun biraz noksan olduğu açık,yoksa niye başka gönüllerle bir olmaya çalışalım"
O kadar doğru bir tespit ki bu. Bence başımıza gelen her şeyi özetliyor. Ben bu aralar duygu detoksunda gibiyim, hiçbir şey hissetmiyorum, sanki geçmişte de hiçbir şey hissetmemiş gibi resetlenmiş durumdayım. Ama önceden bu duygusal boşluğu inanılmaz hissederdim. Dolduğunda da benim en büyük destekçim olurdu. Olmasa ne yapardım diye düşünürdüm. Oysa artık geçmişe, ya da başkalarının ilişkilerine baktığımda "öfffff baydı be" oluyorum. Sanırım yaş aldıkça benmerkezci olmaya başladım. Benim hayatım, benim mutluluğum, benim isteklerim, benim geleceğim vs vs... Geçmişteki enayiliklerim yüzünden mi böyle hissediyorum bilmiyorum. Aslında aşırı bir enayiliğim olmadı ama şu an birçok şeyi gereksiz buluyorum. Ne aptalmışım diyorum. Geçmişte verdiğim her taviz, karakterime hakaretmiş gibi geliyor. Şimdiki aklım olsa diyorum, asla ve asla aynı şeyleri yapmazdım. Bakalım istikrar reyiz bu dediklerini yutacak mı yoksa uygulayacak mı shdjkd
Ben hayatımın bu döneminde kendimi anlamanın, kendi hayatımı şekillendirmenin derdindeyim. Hangi şehirde yaşamak istiyorum? Nasıl bir kariyer istiyorum? vs sorularla dolu beynim. Ve şöyle bir durum var, hayatında biri olduğu zaman MUTLAKA ona göre şekilleniyorsun. Şekillenmeyen ninjadır. Proftur yani helal olsun ona.
Bu sıralar How i met izlediğim için biraz bahsetmek istiyorum. Ben hayatımda Ted kadar saçma ilişki kararları veren bir insan görmedim dicem ama gördüm maalesef gördüm shdjdfk Bu adamın aptal romantizmi, herkese she is the one muamelesi yapması, ona asla uygun olmayan insanları bulması, sonra da ühüeğğğ evlenemiyoomm diye ağlaması falan yani gerçek hayatta arkadaşım olsa duvara çarpardım bunu ben. Barney'le Marshall iyi sabretti onca sene.
Ben dizinin yayınlandığı zamanlar aynı Ted gibi davranıyordum. İçimde aptal bir romantik vardı ve yemin ederim her şeyde bir işaret arıyordum, hayatımın aşkını bulacaktım, her şey mükemmel olacaktı falan bu kafadaydım. Hatta bir kere beğendiğim biriyle üst geçitte karşılaşmıştım, bana bakmıştı falan ALLAHIM BULDUMMM BULDUM İŞTE TRUE LOVE falan olmuştum sdjfhjlhgdf. Günlerce facebookta bulmaya çalışmıştım. Sonra sanırım buldum ama işler hiç umduğum gibi olmadı.....Kendi evrim sürecimi bir anlatmaya başlasam bu yazı bitmez. Hem de daha ilk yazıdan aşırı uzun yazdım belki de çoğunuz sıkılıp gittiniz... Bugünlük bitiriyorum hepinize sevgiler (bir tane sevimli emoji)
Hazırda blogum varmış ve ben varlığını dahi unutmuşum. 5 yıl önce falan açmıştım. O dönem Twitter'daki fenomenlerin çoğunun blogu vardı ben de özenmiştim shdjkf Kendime anonim hesap da açmıştım, atarlı giderli takılıyodum ama kimsenin haberi yoktu. Adım gibi biliyorum bir kişi açıp okumamıştır burayı. İyi ki de okumadı xdd (emoji yok napalım)
Şimdi, gelelim bendeki bu konuşma ihtiyacına. Artık bilmeyen kalmadı diye düşünüyorum, Ağustos ayından beri memleketim güzide Zımbındak'tayım (yeğenim böyle diyor) ve şubat tusuna hazırlanıyorum. Bu dönem benim için güzelliklerin yanında bir takım yarraklıklar da getirdi. Yani direkt küfürle başladık biliyorum ama nasıl ifade edebilirim...Ailemle 6 senedir bu kadar görüşememiştim, annemle aşk yaşıyoruz resmen, güzel oldu o açıdan. Kahvaltım falan kalktığım gibi önümde oluyor, böyle bebişçe bakılıyorum anlayacağınız. Kötü olan kısmı tabii ki ders çalışmak. Gelecek kaygısı vs. Sosyal hayattan soyutlanmak, anksiyete, obsesyon. KİLO ALMAK. ABVV oysa ki vermek için ne kadar uğraştım nankör siporum hemen sattın beni...
Sosyal medya bu dönemde en büyük oyalanma, kafa dağıtma yöntemim oldu. Bir de izlediğim sitcomları tekrar izlemek. Yeni bir şeyi kafam kaldırmıyor yemin ederim.
Burda neler konuşacağım derseniz, valla aklıma ne gelirse konuşmayı planlıyorum.
Örneğin bir insan neden sevme/sevilme ihtiyacı hisseder ve hayatı ona göre nasıl şekillenir, şekillenmeli midir? Aklıma bu geldi. Hem çok konuşan hem de çok hızlı konuşan biri olarak Allah ne verdiyse yazıyorum şu an shdjkf
Maneviyat bizi biz yapan şeylerden biri sanırım. Diğer yandan da kendimizi bulmaktan alıkoyan bir şey. Bir arkadaşımın çok sevdiğim bir tweeti vardı, alıntılıyorum:
"Tamam insan vücudu kusursuz ve eksiksiz olabilir ama insan ruhunun biraz noksan olduğu açık,yoksa niye başka gönüllerle bir olmaya çalışalım"
O kadar doğru bir tespit ki bu. Bence başımıza gelen her şeyi özetliyor. Ben bu aralar duygu detoksunda gibiyim, hiçbir şey hissetmiyorum, sanki geçmişte de hiçbir şey hissetmemiş gibi resetlenmiş durumdayım. Ama önceden bu duygusal boşluğu inanılmaz hissederdim. Dolduğunda da benim en büyük destekçim olurdu. Olmasa ne yapardım diye düşünürdüm. Oysa artık geçmişe, ya da başkalarının ilişkilerine baktığımda "öfffff baydı be" oluyorum. Sanırım yaş aldıkça benmerkezci olmaya başladım. Benim hayatım, benim mutluluğum, benim isteklerim, benim geleceğim vs vs... Geçmişteki enayiliklerim yüzünden mi böyle hissediyorum bilmiyorum. Aslında aşırı bir enayiliğim olmadı ama şu an birçok şeyi gereksiz buluyorum. Ne aptalmışım diyorum. Geçmişte verdiğim her taviz, karakterime hakaretmiş gibi geliyor. Şimdiki aklım olsa diyorum, asla ve asla aynı şeyleri yapmazdım. Bakalım istikrar reyiz bu dediklerini yutacak mı yoksa uygulayacak mı shdjkd
Ben hayatımın bu döneminde kendimi anlamanın, kendi hayatımı şekillendirmenin derdindeyim. Hangi şehirde yaşamak istiyorum? Nasıl bir kariyer istiyorum? vs sorularla dolu beynim. Ve şöyle bir durum var, hayatında biri olduğu zaman MUTLAKA ona göre şekilleniyorsun. Şekillenmeyen ninjadır. Proftur yani helal olsun ona.
Bu sıralar How i met izlediğim için biraz bahsetmek istiyorum. Ben hayatımda Ted kadar saçma ilişki kararları veren bir insan görmedim dicem ama gördüm maalesef gördüm shdjdfk Bu adamın aptal romantizmi, herkese she is the one muamelesi yapması, ona asla uygun olmayan insanları bulması, sonra da ühüeğğğ evlenemiyoomm diye ağlaması falan yani gerçek hayatta arkadaşım olsa duvara çarpardım bunu ben. Barney'le Marshall iyi sabretti onca sene.
Ben dizinin yayınlandığı zamanlar aynı Ted gibi davranıyordum. İçimde aptal bir romantik vardı ve yemin ederim her şeyde bir işaret arıyordum, hayatımın aşkını bulacaktım, her şey mükemmel olacaktı falan bu kafadaydım. Hatta bir kere beğendiğim biriyle üst geçitte karşılaşmıştım, bana bakmıştı falan ALLAHIM BULDUMMM BULDUM İŞTE TRUE LOVE falan olmuştum sdjfhjlhgdf. Günlerce facebookta bulmaya çalışmıştım. Sonra sanırım buldum ama işler hiç umduğum gibi olmadı.....Kendi evrim sürecimi bir anlatmaya başlasam bu yazı bitmez. Hem de daha ilk yazıdan aşırı uzun yazdım belki de çoğunuz sıkılıp gittiniz... Bugünlük bitiriyorum hepinize sevgiler (bir tane sevimli emoji)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Herkese Merhaba!
-
Merhabalar! Bugün izninizle Carrie Bradshaw’lığa soyunacağım. Bilmeyenler için kısaca açıklayayım: Dizimizin başrolü olan Carrie, bir gaz...
-
Merhabalar. Bugünkü yazımın konusu cinsiyet. Kadın olmak, erkek olmak, duygu ve düşüncelerimiz, hayata bakış açımız, benzerliklerimiz, farkl...
-
Merhaba! Amerika tatilimin ikinci bölümünden selamlıyorum hepinizi. Bir önceki yazım ne kadar da uzunmuş, onu bile bölerek paylaşsam yeri...