Konumuz sağlıklı yaşam, güzellik, bakım, görsellik falan
filan. Hiçbir konuda bilirkişi olmadığımı, yalnızca kendi görüşlerimi ifade
ettiğimi vurgulamak istiyorum başlamadan önce. Kendimce edindiğim tecrübelerim,
gözlemlediğim insanlar var bu konularda. Eh, artık herkes bedenine değer
vermeye, hayat önceliklerini sağlığına ve dış görünümüne göre belirlemeye başladı. Hepimizin
ortak paydada buluşabildiği bir konu bu sanırım. Ben bölüm bölüm incelemek
istiyorum bu konuları. Haydi yavaştan başlayalım.
Öncelikle fazla kilolar, sağlık problemleri, spor, bunlar
hakkında konuşalım. Her zaman olduğu gibi yine kendimden örnekler vereceğim. Ben
obeziteye yatkın bir insan değilim. Düşündüm, taşındım, kendimi gözlemledim,
böyle olduğuna karar verdim. Bunu deyip sonra obez oluyormuşum. Allah korusun. Neyse,
yani demem o ki, benim anlattıklarım bölgesel fazlalıkları olup eritemeyen
insanlara hitap edecek. Santral (karın bölgesi) yağlanması olan, yediğine
dikkat etmesine rağmen kilo veremeyen insanlar biraz şanssız grupta. Ben nispeten
şanslı gruptayım, çünkü metabolizmam hızlı çalışıyor. Yediğimden kısar, spor da
yaparsam kilo verebiliyorum.
Spora ilk yazıldığımda (sene 2015) 63 kiloydum. Boyum 1.68. Fazla
kilom özellikle iç bacak ve popoda birikiyor. Neyse başladım, haftada 2,3 gün
gitmeye çalışıyorum. 2-3 ay böyle devam ettim, ama asla kilo vermiyorum. Çünkü yediklerime
zerre dikkat etmiyordum. Spor çıkışı hamburger falan yiyordum. Sonra dedim ki
ulan ben salak mıyım, bu işe baya emek veriyorum ama sonuç alamıyorum. Gerçi vücudum
bir toparlanmıştı, şekillenmişti ama kilo aynı kilo. Dedim diyet yapayım. Bir ay
kadar dikkat ederek 59 kiloya düştüm. Sonra yaz geldi, intörnlük başladı, sporu
bıraktım. Yememe içmeme hiç özen göstermedim; ama kilo da almadım. Kışa kadar
spora parmakla sayılabilecek kadar az gittim. Şubat ayı gibi tekrar bir gaza
gelip, spor sürecini yaşam stili haline getirdim. Kesinlikle iyi besleneceğim,
spora da düzenli gideceğim dedim. Abur cuburla aram zaten yok, vücudumdaki
fazlalıklar tamamen ana yemeği fazla kaçırmanın eseri. Porsiyonlarımı azalttım,
öğle yemeklerinde salata yedim, tatlıyı tamamen bıraktım. Muz yiyordum tatlı
olarak. Şubat-haziran arası süreçte 53 kiloya indim. Karın kaslarım falan çıkmıştı
hey gidi. Spordan da ciddi anlamda keyif alıyordum. Görsel olarak kendinize
hitap etmeye başladığınızda gerçekten iyi hissediyorsunuz. Yıllarca bunun
kompleksini yaşamış, kendisiyle barışamamış bir insan olarak bunu rahatlıkla
söyleyebilirim.
Kilo verme serüvenimi kısaca anlattıktan sonra, neden
kendimizi beğenmiyoruz, neden bu konuda özgüvensiziz biraz bundan bahsetmek
istiyorum. Hani diyorlar ya bir güzellik algısı dayatılıyor, kadınlar
kendilerine dayatılmış muhteşem fiziğe kavuşmaya çalışıyor, psikolojiler
yıpranıyor vesaire. Bundan bahsetmeden önce dipnot olarak şunları söyleyeyim: Öncelikle,
kilosunu kendine dert etmeyen, vücudundan memnun olan bir insanı rahat bırakmak
gerekiyor diye düşünüyorum. Sağlık problemi olmadığı sürece, fazla kilosu normal sınırı
aşmayan ve kendisini zayıfken beğenmeyen insanlar nasıl mutlularsa öyle yaşasınlar. Kimse kusursuz olmak zorunda değil neticede. Benim gibi vücudunu beğenmeyip, pantolon
denerken sinir krizlerine giren, aynada sürekli “Şu bacak gitse aah ah” diyen
insanlara da acilen diyet ve spor öneriyorum. Hayıflanmak yerine harekete
geçin. Eğer olmuyorsa yeterince denemediğinizdendir emin olun. Biraz önce bahsettiğim
şanssız gruptakiler, yani dikkat etse dahi kilo veremeyenlere de aynı şeyi
söyleyeceğim. Deneyin arkadaşlar. Neden bırakıyorsunuz ki? Elbet o zinciri
kıracaksınız diye düşünüyorum. Ki ideal kilonuza varamasanız bile, spor
yapmamış halinizden kat kat sağlıklı olacaksınız.
Evet, özgüven meselesine tekrar dönecek olursak, bu konu kişisel
nedenlere dayanıyor diye düşünüyorum. Kişinin karakteriyle direkt olarak
ilişkili. Başkalarının onun hakkında ne düşündüğüne fazlaca takılan, ya da
benim gibi görsel takıntısı tamamen kendinden kaynaklanan insanlar dış görünümü
yüzünden kendini hırpalayabiliyor. Oysa insanın iyisiyle, kötüsüyle vücudunu
kabullenmesi gerekiyor. Ben bunun için şöyle telkinlerde bulunuyorum kendime: “Tamam,
vücudunun bu bölgesi istediğin gibi değil, ama burası da çok güzel. Güzel şeylere
de sahipsin. Onları düşün ve kendinle biraz olsun barış.”Kilo problemim olduğu dönemde hem kendimden nefret ediyor, hem de hiç umursamadan vücuduma uygun olmayan kıyafetler giyiyordum. Daha doğrusu giyiyormuşum, bunu seneler sonra fark ettim. Asla gizlemeye çalışmamışım kilolarımı. Kısacık şortlar giymişim, mevcut popomu 2 kat büyük gösteren yüksek bel pantolonlar tercih etmişim. Neden böyle bir dışavurum sergilediğimi tam olarak çözemedim. Hani kilolarından bu kadar şikayetçi olan bir insan, fazlalıklarını daha kamufle edici şekilde giyinebilirdi aslında. Demek ki benim sorunum gerçekten kendimleymiş, insanların “Ulan bu götle bu giyilir mi” demesini hiç umursamamışım. Üzgünüm ama ben sokakta vücuduna uygun olmayan bir kıyafet giymiş birini gördüğümde ister istemez eleştirel yaklaşıyorum. “Hiç olmuş mu ya” diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Oysa beni ne ilgilendirir değil mi? Kişi nasıl mutluysa öyle giyinmeli. Bütün bunları düşünüp yorumlarken kendimi de eleştirip sorguluyorum gerçekten. Neden bu kadar takıntılıyım? Neden her şey göz zevkime uygun olmalı? Neden bu kusursuzluk algısı hayatımı şekillendiriyor? Bu sağlıklı mı?
Örneğin televizyonda gördüğümüz oyuncular bu konuda büyük
baskı altında. Biraz kilo alsınlar, balık etli bilmem ne diye başlık atıveriyorlar.
Annem dışında kimse fiziğime eleştirel yaklaşmadı ama o bile yetiyordu bana. Düşünsenize
binlerce insanın hakkınızda ahkâm kestiğini. Kilo vermen lazım diye oyunculara
mesaj atıyorlar, insanları taciz ediyorlar. Gerçekten ünlü olmak aşırı sağlam
bir psikoloji gerektiriyor, bunu bir kez daha anladım.
Aslı Gürbüz, ona gelen bu tarz bir mesajı ifşa etti
geçtiğimiz günlerde. Kadın senelerce diyet yapmış, kilo vermeye uğraşmış ama
netice alamamış. Vücudunu olduğu gibi kabullenmiş, kendisiyle son derece barışık.
Ama gelen mesaj o kadar itici ki, sinirlenmiş haliyle. “Tatlım şu kiloları da versen
diyorum” gibi bir şey yazmış kadının biri. Aşırı sinir bozucu. Bir de body positivity akımı var, bu sene çok popülerdi. Onlar da şişman seviciliğe kaydılar bence. İşin dengesini tam anlamıyla tutturamadıklarını düşünüyorum. Hepinizin az çok duyduğu Berraque var bu konuda sık sık paylaşımlar yapan. Kızın blogundan birkaç yazı okudum, genellikle en son okuduğu ve aklına yatan bilgileri mutlak doğruymuş gibi anlatmış. Bir ara ketojenik beslenme popülerdi hatırlarsınız, kız bu konuyu yazmış, harika bir diyet şöyle böyle diye kaynaklarla süslemiş püslemiş. Şu an ketojenik beslenmenin çok zararlı olduğu konuşuluyor mesela. Fikirlere körü körüne bağlanmaya her konuda karşı bir insan olduğum için, kendisine de tamamen hak veremiyorum o yüzden. Kilolu ve “kusurlu” fotoğraflarını paylaşıp, altına uzun uzun yazılar yazıyor. Bu yazılardan çıkacak sonuç, kitlesini gerçekten pozitif mi etkiliyor emin olamıyorum. Hitap ettiği kitle genel olarak fazla kilolu/obezler çünkü. Sorunlarımızla, kusurlarımızla barışmalıyız evet, ama kilo denilen şeyi kabullenmek bana göre sağlıklı değil. Fazla kilolarla her zaman mücadele etmeliyiz, ama psikolojimizi yıpratmadan, kendimize zarar vermeden yapmaya çalışmalıyız bunu. Spor yapın, hareketli olun, oturmayın, gibi sloganlar daha etkili olabilir diye düşünüyorum. Diğer taraftan bunun da bokunu çıkaranlar var. "Yemeyin! Az yiyin! Tutun midenizi! İradeli olun!" gibi sert söylemlerle insanları gaza getirmeye çalışıyorlar. Bir kere bu üslup herkese iyi gelmez. Kişiyi anoreksiya/blumiaya kadar sürükleyebilir. O yüzden beslenmeyle ilgili kesinlikle daha yapıcı konuşulmalı diye düşünüyorum. Diyet konusuna da alternatif ara öğünler düşünülmeli, porsiyon azaltılmaya çalışılmalı gibisinden yaklaşılmalı bana göre.
Evet bize dayatılmış, popüler bir vücut algısı var. İnce bel, nispeten geniş kalçalar, incecik, uzun bacaklar. Birçoğu, genetik mirasımız şanslı olmadığı sürece sahip olamayacağımız özellikler bunlar. Hayatım boyunca uzun bacaklılara imreneceğim mesela. Ama öyle olmak zorunda değilim, değiliz. Kendimizi bunun için yıpratmanın hiçbir anlamı yok. Bedenimizi kendimize göre yorumlayıp, optimum fiziğimize ulaşmak için çaba gösterebiliriz sadece. Öteki türlüsü gereksiz yıpranma olur. Sosyal medyada gördüğümüz o popüler fotoğraflar, insanları komplekse sokuyor, kendini yetersiz hissettiriyor. Halbuki o fotoğrafı paylaşan kişi de benzer duygular içinde. Fotoğrafa photoshop yapıyor, bacakları uzatıp, beli inceltip daha da mükemmel olmaya çalışıyor. Bella Hadid VS defilesindeki fotoğrafını photoshoplayıp paylaşmıştı mesela. Bu normal mi? Herkes kafayı yedi, kompleks arşa çıktı resmen.
Haydi hepimiz kendimizle barışalım. Ben gerçekten deniyorum. Negatif bir şey varsa, pozitifi ön plana çıkarmaya çalışıyorum. Hayat görsel takıntılı olmak için çok kısa. Bu takıntıyı aşmak, kendini sevebilmekten geçiyor. Kendinizi sevebilmek için biraz efor sarf ederseniz gerisi gelecektir. Sanırım bugün anlatacaklarım bu kadar. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere!