Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Nisan 2021 Cuma

Hayat ve Trajediler 4 - Ruh Eşi

Bir terapi yöntemi olarak yazmak. Bazen zihnimi taşmakta olan bir tencere yemeğine benzetiyorum. Kapağını kaldırıp altını kısmayı da yazı yazmaya. Bazı düşüncelerimi unutmamak için not aldığım oluyor hatta. Keşke yaptığım bu güzel çıkarımları, zihnimden çıktığı gibi hayatımda uygulamaya geçirebilsem. Böyle bir özellik bizi süper insanlığa taşırdı herhalde.

Peki biz ne yapıyoruz? Düşünceler zihnimizden hızlıca akıp giderken hayatımız aynı kalıyorsa biz neden düşünüyoruz? Keşifler neden var? Keşfettiklerimizi benimsemek, özümsemek neden o kadar kolay olmuyor?

Oto-pilotta, bildiğimiz yolda ilerlemek bizim için en güvenilir yol. En azından beynimiz öyle düşünüyor. Bunun aksi yönünde yol kat etmeye çalışmak o kadar yorucu ki. Oturmuş bir sistem var, siz bu sistemden memnun değilsiniz, bu sistemi oluşturan, sizin yanlış bulduğunuz birtakım nedenler ve olaylar var, bunları teker teker gözden geçirip eksik, hatalı kısımları tespit ediyorsunuz. Ama sonra n’oluyor? Hooop ilk fırsatta ezberlenilmiş davranışlarınızı sergilemeye devam ediyorsunuz. Yeterince özümsememekten mi? Yeterince ders çıkaramamaktan mı? Yoksa kendini inkâr etmekten mi kaynaklanıyor? Kendimi değiştirmeye, dönüştürmeye bu kadar uğraşırken neden bir yanım aynı kalmak istiyor? Fazla mı acımasızım? Fazla mı ısrarcıyım? Belki de akıp gitmeli, suyun yolunu bulması için müsaade etmeliyim. Belki de ben olmama izin vermeliyim, içimdeki benden bu kadar korkmamalıyım. Belki de kendimi biraz rahat bırakmalıyım.

Alınan sinyaller doğru. Hisler doğru. Önseziler doğru. Sezgilerimi hafife almamam gerektiğinden eminim artık. Cesur bir insan olmak hoşuma gidiyor. Güçlüyüm. Özgüvenliyim. İnsanların korkaklığını bakışlarından anlayabiliyorum. Benden korktunuz. Davranışlarımdan çıkarımlar yapıp beni basite indirgediniz. Yüzeyseldiniz ya da bana yüzeyden bakmak size daha cazip geldi. Kafanızda tanımlar yarattınız, beni o tanımlardan ibaret sandınız. Değilim, hiçbirimiz tam olarak kafamızda tanımladığımız insanlar değiliz.

“Duygunu kabul et. Onu hissetmene izin ver. Devam edebileceğinin farkına var.”

Hissettiğim duygu hayal kırıklığı oldu. Peki bu hayal kırıklığı karşısında ne yaptım? İletişimi sonlandırdım. Belki de tam bu noktada doğru hamleyi gerçekleştirebilmem için çıkmıştır bu insan karşıma. Yeterli gelişimi sağlayamadığım durumsa beklenti içine girmektir belki de. Kafalar karışık. Zihnim yorgun. Dümdüz sevin işte orospu çocukları ne yordunuz ya.

En büyük eksiğim. En büyük ihtiyacım. Çoğumuzun aynı olduğunu biliyorum; ama söylememeye programlandırıldık. Utandık, gizlemek zorunda bırakıldık. Muhtaçmış gibi algılanmak istemedik. Ben artık gizlemiyorum. Hayattan en çok istediğim şey sevdiğim kişinin de beni öyle sevmesi. Mutlu, huzurlu bir birliktelik yaşamak. En çok bunu istiyorum. En çok tam olmayı, tamamlanmayı istiyorum. Fiziken yanımda olmadığında ruhunun benimle olmasını istiyorum. İnanır mısınız, çocuk sahibi olmak istemediğimi düşünsem de o insanla çoğalmak istiyorum. Bu kadar zor mu olmalıydı? Bu kadar acı çekmem şart mıydı? Demek ki şartmış.

Ted Mosby gibi her önüme gelene “the one” muamelesi yapmıyorum. Zaten her beğendiğim insanı da o gözle değerlendirmiyorum. Ben de yüzeysel olabiliyorum. Hatta bu yüzeyselliğim yüzünden gerçek hedefimden sapıyorum. Benim gerçekten, kalpten istediğim şey ruh eşimi bulmak. Neredesin be adam, neden çıkmıyorsun karşıma? Ya da ben seni yanlış yerlerde mi arıyorum? Seni bulana kadar illâ feriştahımın sikilmesi mi lazım? Neredesin ya ben artık çok sıkıldım.

Kendime yetemediğimden değil. Arkadaşsız olduğumdan değil. Sebep bunlar da olabilirdi; ama değil. ben tek başıma da mutluyum, arkadaşlarımla da mutluyum. Sevgilimle de mutlu olmak istiyorum amına koyayım. Bu benim hakkım ya. HAK-KIM. Nerede bu amın evladı? Nerede kaldı ya?

Hayat bana ruh eşimi göndermezse büyük bozulacağım. Düşünsenize, bu yaşamımda sınavım buymuş, tek başıma olabilmeyi öğrenmeliymişim falan. Sikerim ya böyle işi. Evren siktirtme belânı gönder şu adamı artık.

28 Nisan 2021 Çarşamba

Günlükvari 9 - Hızlı Magazin Turu

Herkese merhabalar!
Bu sefer arayı fazla uzun tutmadan, şööyle gelişigüzel bir şeyler yazmak istedim. Bakalım ortaya nasıl bir şey çıkacak, hep birlikte göreceğiz. 

Havanın giderek güzelleştiği, bizimse bu güzellikten pek faydalanamayacak gibi durduğumuz günlere giriş yapmış bulunmaktayız. İyi ki geçen hafta bir Göcek kaçamağı yapmışım. Mayıs ayında Datça’ya gitmeyi planlıyordum; ama yalan oldu sanırım. Ağlayarak günlüğüme yazabilirim, hatta şu an öyle yapıyorum. 
 
Ee, peki hayatımda neler yaşandı son zamanlarda? Neler iyi gitti, neler kötü gitti? Biraz da magazin. Öncelikle sokağa çıkma yasağının 19:00’a çekilip spor salonu ve dans gibi etkinliklerin kapatılmasıyla birlikte en sevdiğim iki aktivitem elimden alındı. Hiperaktif reis olduğum için evde sürekli dans ediyorum. Tutmayın küçük enişteyi. Tik Tok ve Reels’ta paylaşılan koreografi challenge’larını çalışıp kendimi videoya alıyorum. Bunlar beni bir süre idare eder gibi; ama nereye kadar böyle gidecek reis sıkılıyorum :( 

Bizden uzmanlığını almış, şu an mecburi hizmetinde olan sevgili arkadaşım, geçen haftasonu için kendisine boşluk ayarlamıştı. Bir otel tatili teklifiyle gelince hemen kabul ettim tabii ki. 1 saat içinde rezervasyonumuzu yaptık. Böyle hızlı planların, hayata motive insanların hastasıyım. İnanın ki Ege’de ikâmet etsek bile, burnumuzun dibindeki yerlere gidecek insan bulamıyoruz. Beni biliyorsunuz, tek başına Amerika’ya gitmiş insanım. Yıllık iznimde de tek başıma Datça’ya ve Kaş’a gitmiştim. Tek olmakla ilgili bir problemim yok; ama paylaşımın da ayrı bir keyfi var. Hele ki kafalar bire bir uyuşuyorsa tadından yenmez. Hızlı ve etkili organizasyonumuz sayesinde üç günü dolu dolu geçirdik. Ben ödediğim paranın hakkını verdiğimi düşünüyorum. O kadar fazla yedim ve içtim ki, oteli zarara uğratmış bile olabilirim. Hava beklediğimiz gibi, fazla sıcak değildi; ama denize de havuza da girebildik. Otelin kendisine ait ayrı bir koyda beachi vardı, buraya otelin teknesiyle gidiliyordu. Beach dağların arasında kaldığı için rüzgâra maruz kalmadık. Böylece denizden çıktığımızda fazla üşümemiş olduk. Bir mayıs, haziran konforu olmasa da bence fena sayılmazdı. Zaten o kadar çok alkol tükettim ki, bir süre sonra üşüme hissi tamamen ortadan kalktı. 

Sabahları 8’de kalkıp güne yogayla başladık. Aslında böyle bir niyetimiz yoktu, kendimizi tesadüfen yoga dersinde bulduk. Yeterince huzura kavuştuktan sonra tüm günü keyif pezevengi gibi geçirdik. Bütün restoranlarında patlayana kadar yedik, içtik. Otelin yemekleri gerçekten enfesti. How I Met Your Mother’ın son sezonunda Lily’nin sağ elini boş bırakmayan Linus gibi bir garson vardı, sağ olsun içkim biter bitmez hızlıca tazeliyordu hihihi. Otelden hiiç ayrılasım gelmedi hiiiçç. Son gün akşama kadar durduk zaten. Beni kazıyarak çıkardılar :( 
 
Tatil dönüşü kendimi bir koşuşturmaca içinde buldum. Bir anda arabamı satmaya karar verdim. Arkadaşımın yüreklendirmesi sayesinde oldu; ama o bile bu kadar hızlı eyleme geçeceğimi tahmin etmemişti. 2 gün içinde müşteri buldum, alacağım arabayı buldum, satışı yaptım, alışı da yaptım. Böyle yazınca sanki her şey çok kolay ilerlemiş gibi göründü; ama elbette ki götüm çıktı stresten. Noter işi, trafik şube işi, belgeler, bilmem neler derken, bir de birlikte çalıştığımız hocamın da gergin bir tip olması nedeniyle ağlaya ağlaya geçirdim bu süreci. Neyse ki işlem dün tamamlandı. Bir aksilik çıkmazsa yarın arabamı alabileceğim. Bundan sonra da ağlayarak kredi ödeme süreci başlıyor hadi bakalım hahaha. Maşallah barekallah diyelim. 

Maaşımın neredeyse yarısı krediye gidecek. Ama bunu düşünerek canımın sıkılmasını istemiyorum. Artık göze almam gereken bir durum olduğunu düşünüyorum. 3 yıldır maaş alıp kenara para atamamak da biraz şov yani. Bana böyle zoraki bir ödeme planı şart demek ki. Ben yine elimden geldiğince yiyip içme, gezme modumu sürdüreceğim. Bir şekilde denge kurmayı öğrenirim diye düşünüyorum. 

Mayıs ayında pandemi servisinde görev yapacağım, yani off’lu çalışacağım. Açıkçası sevindiğim bir gelişme oldu. 3 aydır yoğun bir temponun içindeydim, biraz kafamı dinlemiş olacağım. Öncelikle evimi biraz düzenleyip yaz temizliğine girişeceğim. Kışlıkları kaldırıp yazlıkları çıkartacağım. Mutfak alışverişimi güzelce yapıp evde sağlıklı yemekler pişireceğim. Son altı aydır eski düzenimden uzaklaşmıştım. Geçen sene bu zamanlar kurduğum sistemi yeniden kuracağım. Dans, spor, müzik zaten hayatımın en güzel detayları. Bunlarla kapanma sürecini bir şekilde atlatırım diye düşünüyorum. Elbette ki alkol stoğumu yaptım. Zor günler için hazırım. Haydi bakalım, umarım her şey yolunda gider ve yaz mevsimini güzelce kucaklarız. Çok sevdiğim motivasyon cümlemle yazımı sonlandırıyorum: Haydi kara taşaklar! Kendinize iyi bakın!

11 Nisan 2021 Pazar

Günlükvari 8 - Nihayet Güzel Günler!

Herkese iyi pazarlar!

Son blog yazımı yazmamın üzerinden epey zaman geçmiş. Şükürler olsun ki son derece keyifli günler geçirdiğim bir süreçteyim. Depresif duygu ve düşüncelerim ortadan kalktı. İlaç tedavim tamamlandı. İç huzurum geri geldi. Bahar da geldi. Eh, daha ne olsun? Sizlere de hayatımdaki gelişmelerden biraz bahsetmek istedim. Haydi başlayalım.

Şubat ayında Covid Yoğun Bakım’dan çıkmamla birlikte hayatımda bir şeyler yoluna girmeye başladı diyebilirim. Servis kıdemliliği yapmaya başladım. Başlangıçta bu süreci idare edip edemeyeceğime dair tereddütlerim vardı. Son üç ayım cehennem gibi geçmişti, hatta yoğun bakımın son günlerinde istifa etmeye karar vermiştim. Sonrasında ailemle konuştuk ve bu düşünceyi bir süre ertelememin uygun olacağına karar verdik. Ufak bir kafa tatilinden sonra mesleğime bir şans daha verdim. En yoğun servislerimizden birinde yeniden işe başladım. Birçok insanın kıdemlilikte istemediği bir yer olmasına rağmen ben çok keyif alarak çalıştım. Yoğun bakımdan çıkıp kendi servisimize, kendi düzenimize geri dönmek bana çok iyi geldi. Çömezlerimle müthiş bir ekip ruhuyla çalıştık, hem çok eğlendik, hem de çok şey öğrendik. Bu bilgi alışverişi, huzurlu çalışma ortamı bir anda modumu bambaşka bir seviyeye çıkardı. Artık işe severek gidiyordum. Bir taraftan kıdemlilik sınavına da çalıştığım için eğitim açısından da faydalı bir dönem oldu. Birlikte araştırdık, birlikte beyin fırtınası yaptık. Uzun zamandır hayalini kurduğum çalışma ortamını yaşamaya başladım. İstifa düşüncesi tamamen aklımdan çıktı. Kıdemlilik sınavını da geçtim. Nihayet aylardır sırtımda hissettiğim yükler birer birer üstümden kalkıyordu.

Bildiğiniz gibi uzun süredir Latin dansıyla ilgileniyordum; ancak pandemi nedeniyle sosyal dans imkânımız ortadan kalkmıştı. Tahmin edebileceğiniz üzere dans gecelerinin düzenlenmesi hâlâ yasak. Dans gecelerinde dans etmek, bir nevi performans sergilemek anlamına geliyor. Haftada en az iki gün gittiğim bir etkinlik hayatımdan çıkınca boşluğa düştüm. Atamın da dediği gibi: “Dans medeni bir ihtiyaçtır.” O kadar özledim ki dans pistinde içimden gelen hareketleri yapmayı, her şeyden soyutlanmayı. Hâl böyle olunca ben de farklı dans türlerini incelemeye başladım. High Heels Dance epeyce ilgimi çekti. Ben de High Heels sınıfına kayıt oldum. Meğersem evde saatlerce dans ettiğim günler sayesinde kendimi epey geliştirmişim. O kadar çabuk adapte oldum ki ben bile inanamadım. Bu adaptasyonu kolaylaştıran bir diğer faktör de, sürekli olarak dans videoları izlememdi. İstanbul’daki en ünlü dans okullarında eğitmenlik yapan bir sürü dansçıyı takip etmeye başlamıştım. Videolarını saatlerce izlediğim oluyordu. O kadar etkileniyordum ki, gaza gelip evde kendi kendime yapmaya çalışıyordum. Zaten çocukluğumdan beri dans videolarındaki koreografileri yapmaya çalışırım. Shakira’nın, Beyonce’nin kliplerini izleyip az kalça sallamamışımdır. Oldum olası içimde vardı; ama inanın ki yeri geliyor, hobin bile mücadele etmeni gerektiriyor. Ben salsada iyi olmak için egomu bir kenara bırakarak benden iyi dans eden herkesi dansa kaldırdım. Bir sürü kadın dansçının stillerini izledim, work shoplarına girdim. Evde bir sürü prova yaptım. Birkaç iltifat dışında kimseden belirgin bir takdir, hayranlık emaresi de görmedim. Kendimi hep yetersiz hissettim. Dansçılar harikaydı; ama ben ne yaparsam yapayım onlar gibi olamayacaktım. Nihayet bu gereksiz negatif algıyı artık içimde barındırmamayı başardım. Şu an bulunduğum seviye 10 yıllık emeğin ürünü. İçimdeki potansiyelin farkındaydım; ancak bu, müzikle yaşamadan, müzikle iç içe geçmeden, aklını, kalbini adamadan dışa vurulabilecek bir yetenek değilmiş, bunu anlamış oldum. En büyük engelim gerçekten zihnimmiş. Nihayet hayallerimdeki gibi ışıldıyorum, parlıyorum. Bunu başarabildiğim için çok mutluyum.

Spor salonuna da kayıt oldum. Hatta basketbola merak saldım. Salonda kafama göre takılıyorum, gayet eğlenceli geçiyor. Orada birçok arkadaş edindim. Hele bir tanesi var ki, hayran olmamak elde değil. Kendisi edebiyat öğretmeni ve yoga eğitmeni. Birlikte uzun sohbetler ediyoruz, yoga yapıyoruz, müzik dinliyoruz, şarkı söylüyoruz, dans ediyoruz. Gerçekten “dream life” bu olsa gerek. Birlikteyken ikimiz de zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz.

Özel hayatıma gelecek olursak… Tweetlerinde esprisini yaptığım detoksuma devam ediyorum. Kendim için doğru olanın bu olduğuna inanıyorum. Yaşamış olduğum üzüntüyü, beslediğim duyguları birçoğunuz kendi yaşamınızda deneyimlemişsinizdir diye düşünüyorum. Ben bir insanı bütün benliğimle sevme duygusunu yaşadım. Her türlü olumsuzluğa, imkânsızlığa rağmen, ona beslediğim sevgi içimdeki çatlaklardan sızdı ve bir şekilde kendisini gösterdi. İnkâr etmenin, basite indirgemeye çalışmanın bir anlamı yoktu. Bu sevginin karşılığının olmaması bana çok şey öğretti. Öz sevginin kıymetini anlamamı sağladı. Gelip geçici, yüzeysel ilişkilerin ne kadar önemsiz olduğunu ve benim bunlara ihtiyacımın olmadığını fark etmemi sağladı. İnanın bana, şu an bir erkeğin fiziksel olarak beni arzulamasına ihtiyacım yok. Yaşım daha küçükken vardı; ama artık yok. Herkes herkesi fiziksel olarak beğenebilir. Herkes herkese ilgi duyabilir. Bunu son derece doğal buluyorum. Hatta son zamanlarda bedenimi ruhumun önündeki bir sınav gibi görmeye başladım. Ön elemeden geçebilecek insanla olmak istiyorum artık. Bu “Bilmem kaçıncı buluşmaya kadar sevişmeyeceğim” olayı değil. Sadece yaklaşımı yüzeysel olan bir erkekle münasebette bulunmak istemiyorum. Bunun sebebi de benim artık o frekansta olmamam. Ben başka bir arayıştayım. Bedensel birliktelikten ziyade ruhsal birlikteliği arıyorum. Anlamsız birlikteliklerin de ruhsal birlikteliğin gerçekleşmesini geciktirdiğine inanıyorum. Bir miktar (:D) zorlansam da bu şekilde devam edebilmeyi umuyorum.

Bize göre her şey tam olarak olması gerektiği gibiyse; ama olmuyorsa, bilin ki orada sevgi eksikliği var. Kendimizi bir başkasının üzerinden sevmeye çalışmak yerine doğrudan sevebilirsek, böyle çırpınmamıza gerek kalmayacak. İç dünyamızda verdiğimiz savaşlardan galip çıkabilirsek, kendimizi hırpalamak, yargılamak yerine benliğimize, ruhsal sancılarımıza, travmalarımıza şefkatle yaklaşabilirsek o zaman onarılacağız. O zaman doğru insan bizi bulacak. Bu nedenle, bizi yaralarımızla yüzleştiren insanlara teşekkür ederek hayatımıza devam etmeliyiz diye düşünüyorum.

İzninizle yazımı burada sonlandırıyorum. Umarım yaz bize güzellikler getirir, umarım yaralarımızı onarabiliriz, umarım kendimizi hak ettiğimiz kadar sevebiliriz. Hoşça kalın!

Herkese Merhaba!

Günlükvari 16 - Nihayet Bahar!